13 Ağustos 2009 Perşembe

Gece Terörleri

Sürekli duyduğum çığlıklar

Kulaklarımın parçasıydılar

Bir anlık dalgınlıklarım

Yoksa korkuyor muydum?


Küçücük hayallerim

Görebileceğinizin ötesinde

Bazen kaybettiklerim

Bulamayışlarım

Çırpınışlarım


Ayrıntısız anlarım

Geçmeyen dakikalarım

Ve

Onlara inat kırışıklarım

Bazen tuzlu ve bitmeyen gözyaşlarım


Çaresizliğim tırmanırken doruğa

Bakamadığım gerçekler

İçimi parçalayan çığlıklar

Bilmedikleriniz

Elleriniz

Düşüşüm



Giderken el sallayışlarım

Hayallerim uğruna vedalarım

Geriye dönüşlerim

Çırpınışlarım

Son anda

Bir çığlıkla

Uyanışlarım…

10 Şubat 2009 Salı

mutsuzluğun harmanlanması

....mutsuzluk
en kolay sahip olunandır
belki en acılıların arasında
"en büyük,en derin benim" diyenlerdendir
yalnız olduğuna inanmıştır her varlığın özü gibi
oysa sürüler barındırır içinde
her geçen saniye kimilerinin doğup,
kimilerinin ölmesi gibi
en kalabalık klandır bazen
kimi zaman farkındalığındayızdır
bütün benliğimiz sanki okyanusun ortasında çırpınıyorcasına yalnızdır
çaresizdir içinde
kimi zaman bitirilmeyen cümleler kadar derindir
yakınlığı tarif edilemez
-kalıpsallaşan dünyamızda
gün gelir tenimize değen sıcak bir el ,dokunuştur
o kadar içten vurur
kıyıya vurmuş ölü balıklar gibi oluveririz
fosilleşmeye meraklı
durum analizlerine bürünürüz
-çok bilmişliğimizle
yalnızlığımızın bencilliğinden karşı kıyıları bilemeyiz
onların tenlerine dokunan ellerimiz bize etki edemez
bir sözümüze erir oralar
lavlar püskürtür o taraflar
öylede içtendir ki bu püskürtüler
lakin tarafsızmıdırlar bilinmez
bir kız vardır ağlamaklı
yollar uzar sanki bitmemeye and içmiş
kız ağlar ,yol gider
karşı taraf umursamaz püskürtür kendini
bu lavlar değer mi kıza?
acısını katmanlara böler,kül eder mi?
karşının derinliği yol boyu kızı içine çeker mi?
ıraklar biterde, göz yaşları diner mi?
umut doğar mı ölmeye yüz tutmuş , bırakılmış bedenden?
söner mi ,etekleri üzüntüleri örtebilecek kadar verimlenir mi?
sonu olur mu , sonsuzluğa yuvarlanır mı?
boşluğa davetiye çıkarıp
renkli balolar barındırır mı?
kız tekrar görünür mü?
yolun sonu gelmiş midir?
dağ sönmüş , belkide ölmüş
bağlar kopmuş
bedenler tenin sıcaklığında soğumuşken...

5 Şubat 2009 Perşembe

Ağaçlar en güzel hapishanelerde kokar bilirim bende


Üşüyordum o güzel tınılar eşliğinde yine. Soruların uçsuzluğu korkutuyor gözümü en karanlık günlerdeki gibi sislice. Küflenmiş parmaklıklarla izliyordum görebildiğim kadarını asfaltın. Bazen insanlar bile geçiyorlardı tüm ürpertisine rağmen. Gelmelerini istemiyordum buraya tanıdıklarımın lakin bekliyordum bütün orantısızlığıyla isteklerimin, gelmelerini. Küçücük ayaklarıyla bana koşarken mırıldanmaları hoşuma gidiyordu. Bırak hoşuma gitmesini dünyada buna eş bir duygu yoktu beklide fakat güzellerinin içinde. Bu düşüncelerle üşümem azalıyordu parmak uçlarıma doğru. Zaten en fazlada parmak uçlarım üşürdü bilirsin. Seninle sıcak bir şeyler içmeyeli de hayli olmuş düşününce. Satırlar çöllerde yürümek kadar zor ilerliyor bugün. Fazla kasıldım nedense? Özlem vücuduma bir hastalığın virüslerini dağıtması kadar ince işliyor kendini. Engelleyemiyordum da, geçiremiyordum da
Nereye baksam oradasınız halüsinasyonlarım anlamlı sanırım. Ağaçlar yapraklarını savurmaya başladı artık son gelişinizden beri. Bir görseniz boyları da ne kadar uzadı. Resmen bir baba gibi oda, özdeşleşiyoruz sanırım ara sıra. Sanki kolları varmışta kucaklıyormuş gibi hepimizi. Anlatamıyorum bunları buradakilere. Aslında hepimiz ümitliyiz biliyor musun? Bir gün o ağaç gibi olabileceğimiz için… Çiçekleri suluyorum özenle, getirdiğimde çok şaşıracaksın eminim. Senin kadar güzel kokuyorlar. İçime çekiyorum sanki seninle yürüdüğümüz dar sokaklardaki gibi… Yavaş yavaş çekiyordum seni içime hatırlar mısın? Hiç bitmeyeceğinden emindim bu anların. Hala yaşatarak kendimi kanıtlıyorum. Eskisi kadar düşünmüyorum her şeyi. Daha önemlileri varmış gerçekten. Saçların geldi birden aklıma. Rüzgârda savurur aklımı başımdan alırdın ya. Çok duygusal olmuşum sanırım. Rutubet içerisinde yosun bağlamaktan korkuyorum güzelim buralarda. Ama hep canlı tutuyorsun vücudumu. Hani sormuştu ya bana baba ağaçlar en güzel hapishanelerde mi kokar? Diye. Sanırım algıları baya yüksek bizim keratanın. Geçenlerde yine bizim pusluların önünde asfaltı görmeye çalışırken bir çam kokusu geldi ki sorma. İçime çeke çeke bayılacaktım. Geri çekmeseler arkadaşlar geleceğim yoktu parmaklıklar önünden. Aslında orda durmalarım hep beklentimden be güzelim. Ara sıra ümitlerim bittiğinde bakıyorum oradan. İçime çekiyorum ki yaşadığımı anlamam kolay olsun. Özlem içimi didikliyor fazlaca durunca ama ilaçların yan etkisi kadar normal geliyor bu durum. İlaçlar demişken getirdiğin ağrı kesici burada kapış kapış gitti bitanem. Herkes dualar etti. Sıkıntıdan ki tespih yapıyoruz, değişik uğraşlarımız var, fakat kafamız dolu meleğim ağrıyor bu meret baş içiyoruz bir tane sonra devam yine normal puslu hayata. Gelirken yine getirirsin umarım. Bağımlı oldu bizim çocuklar. Yarın temizlik var her yer kir pas içinde burada olsan otoritenle yakardın ortalığı bilirim. Hep özlem kokuyor kelimelerim, harflerim, noktalarım, parmaklarım be meleğim. Üzülme sakın bunları söylüyorum diye. burdan çıktığımda söylediklerim sevgi aşk dolu olacak ki hepsini telafi edeceğiz. Görenler kısacık ömrümüzde yaptıklarımıza şaşkınlıkla bakarken biz yenilerini ekleyeceğiz. O istediğin fotoğraf makinesi vardı ya ondan alırız bir tanede. Her anını karelere dökmek istiyorum. Üşümeye başladım bitanem ben yine. Ellerim tutmuyor bazen yazarken ama bundan haz alıyorum çiçeğim. Yine ağaçların kokusu geldi bu tarafa doğru. Böyle olduğunda içimde uçsuz bucaksız bir gürültü kopuyor bazen. Hani her şeyi delip kaçacak kadar dirençli oluyorum sanki. O an birisi bir gaz verse yanında bulurum kendimi. Saçlarımda uzadı rüzgârda daha da yakışıklı oluyorum biliyor musun? Meleğim. Eski toprağım hem ben dışarıdakilere bin basarım. Kızımız tanımasa ne hoş adammış diye söylenir bile arkamdan. eee kimin kızı hatunum. Söylemeyi unutmuşum saçlarımda ara ara beyazlarım var artık. Hani beğeniyordun ya kır saçlı herifleri, onlar gibiyim artık bende. Bazen hayal et güzelim bir filmin başrolünde olduğumuzu… Sen ki zaten benim başrolümdesin lakin beni de koy yanına çek filmimizi. Senaryo sana ait olsun valla karışmam bu sefer. mazallah korkuyorum intikamın acı olur senin. bitanem ellerim titriyor artık yazdıklarım okunmamaya yemin eder gibi ilerlemeye başlıyor. Her gün sana yazmak yanında olmak gibi, yanında olmak kadar iyi geliyor bazen zira nefesin olmadan duramıyorum buralarda ben. Dayanağım kalmıyor bazen bu hasrete. Geçmiyor yıllar burada yanındaki gibi meleğim. Yıllardır elimde bıraktığın peçetenle bekliyorum. Deli demeye başladılar artık. Kızımız benim gibi uzun boyludur umarım ki umarım senin gibi taş gibi de hatun olmuştur. Ulaşamayan her mektupta içim bazen ölüyor bitanem. Gözlerini görür gibi oluyorum geceleri. Sanki hayalin yalnız bırakmıyor beni. Sanki acıma eşlik etmek istercesine aynı sen gibi kol kanat geriyor üzerime. Bazen ağlıyoruz onunla. Kızımıza sarılıp uyuyoruz bazense, ağaçtan gelen kokuyu içimize çekiyoruz ve bana kızımız gibi fısıldıyorsun sende “ ağaçlar en güzel hapishanelerde kokar demi?”

3 Şubat 2009 Salı

kapanış

sonunda sıkışıp kaldık şarkılarda
nakaratlar arasında
ayırt edemiyordum ikimizi
derinlemesine incelemelerimde
ümitler son bulmuyor bende
her şarkı ikimize
gel-gitlerle dolu satır aralarındayız
bilinmezlerde yine
gidemiyorsun kararsızlığınla
kal diyemiyorum gururumla
hep arada kalmalar var
bulutlar yağmura hasret bırakmaya yeminli
hafif bir esintiyle
kokun eşliğinde
nefes alışlarım
kalp atışlarım
adımlarım
karışıyorlar bünyemde
şarkılara malzeme olmanın
acısını yaşıyorum kendimle
hiç istemiyordun belkide
dillerde dolanmak
belirsizliğin kavuruyor
daralıyorum sende yine
tüm algısızlığım hizmetinde
ruhumla peşinde
hazediyorsun sende
ruhum her peşine düştüğünde
bende sendeyim diye
ama zaten ruhumu
ben getiriyorum sana
bir bilebilsen hissetsen keşke
bencil duvarlarının yağlı boyalarını sıyırıp
koşabilsen bana tüm cesaretinle
gitme diyebilsen yine
inandırabilsen
yargılarımı parçalasan tırnaklarınla
mahvetsen belkide
ama hissettirsen yinede
boşuna olduğunu bildiğimiz halde
hep gitmeye hazır dursan
kapı önünde
misafirperverliğime inatla
ama kapıyı kilitlediğimi bilmeden
gidip-gelsen volta atmalarınla
kaldım içerde artık ben
demir parmaklıklar örülüyor durmadan
sende kapı önünde
anahtarlar yok artık
çilingirleri öldürdüm zehirlerimle
kapının önünden hiç gideme diye
pencelerimi siyaha boyadım
pancurlarım açılmaz artık belkide
kokun esmiyor rüzgarla buralarda artık
güneşte yok,yağmurda
sende ,bende
demir kapılar ardındayım yine
ilk bulduğun yerde
batan güneşi bile göremedim doyasıya
daha doğuşuna doyamadan
alışamadan

dışardasın zaman

zaman kavramının dışında
bulduğum boşlukta
içten gelen hıçkırıklarımla
başbaşa kaldım yine
bu renksiz oda
anılarımı öldüren duvarlar
zamandan soyutuz burda
perdeler çürümeye başlamış inatla
güneşle aynı tarafta
onlar soyutlayamamışlar kendilerini
haykırmışlar yüzüme yıllarca
duymamışım
görememişim çığlık atışlarını
oysaki katılmışım onlara
en acı çığlıklarında
şarkılarını ben söylemişim
en hareketli ritimlerin
acı acı dualar etmişim
farkına varınca
isyanlar çevrelemiş etrafımı
yarıp çıkamamışım aralarından
kurtulamamış
isyanlar yanmış etrafımda
akrepleri kıskandırırcasına
zehirlemişim kendimi
umutla
çıkamamış ama mutluluk içinde kalmışım
ölmüşüm yavaşça
zaman doğarken odama
toplanmış her tanıdık yüz etrafımda
çıkmak istememişler burdan
hoşlarına gitmiş
benzerlermiş bana
onlarda sevmemişler oysaki
hiç zamanı
ruhum tenlerinden geçerken
aynılığımızı hissettirmişler bana
hissettiğimi anlıyorum
yeni yeni
seviniyorum
alıyorum her birini yanıma
yarışır gibi geliyorlar
gidiyoruz
hala ateş içinde mutluyuz
perdelerim çürüdüğünde
zaman doldu buraya
güneşe dönük yüzlerine inat
gülüyordu bana bakan yüzleri
umutla

artık kalmışlığa

yine seçmiştim
özenerek
öyle arıyordumki
kaderle anlaşarak
en acılısını ,en bana uygununu seçiyorduk
benliğim terkediliş rolünü çabuk özlüyordu
onu doyurmakta bana düşüyordu her seferinde
fazla zamana ihtiyacım yoktu yine
sadece istiyordum ve alıyordum
kimse direnmiyordu
vermeye dünden razıydı her biri rolümü
sıraya kimleri dizdiğimi bilmiyordum
onu var eden ben oluyordum
aslında hep neden-sonuç arasında sıkışıp kalandım
etkisizdim
değer ifade etmiyordum çalınmış hayatlarda
artık kalmıştım hep
belki onların artıklığından
belki tam olamayışımdan
kolay gidiyordu her biri
bir anda
anlamamam için yardımda ediyolardı
doruk noktasındayken algılamıyordum
vazgeçilebilen olduğumu
yine yola koyulmam gerekiyordu
arkama bakmadan
filizlerimi sulayarak kurutmam
bakmıyorlardı zaten
ama
sanki her biri arkamdan kovalarla su döküyorlardı
hep kirli sulardı bunlar
dönsem bile aynılığımı bozmuş
benliğimi kendime bile düşman etmiş
sevincimi alıp gitmiş sular
nasılda içimi yakar o sular
yollar yanarak gelir hep o an arkamdan
gözyaşlarımla söndürürüm hep
kirli sular çare olamazlar onlara
elim değdimi sönmeye çabalarlar
istemem arkamda hala kalmış canlılar
yenilerin yaşaması için ölmesi gerekenlerdir onlar
o an gelir
ve öldürürüm kalanları
döktükleri kirli sularda yıkarım doyumsuz vücutlarını
son yolculuklarında bile benimdirler oysaki
benden gidebilirlermiş gibi yetenekli sanırlar kendilerini
son elvedalar bana aittir hep
içimden en güzel uğurlamaları hazırlarım
şölen sanır limanda bakanlar
gemiler gitmemeye hevesli bakakalırlar
ama bağlanacak halat yoktur artık
çürümüştür

seni bilmiyormusum oysaki

doruklarındaydık
biliyorduk ikimizde
ama
saklayışımızın gizemine
hayran kalmıştık
önce başlıyordun
bütün kendiliğinden bana
bize bir şeyler katmaya
bakakalıyordum
tavrına,konuşmana
dudaklarından her çıkan sözde
kendimi bulmanın
derinliklerine beni saklamanın
denizinde sarıldığın yılan olmanın
keyfine doyamıyordum
içimdeydin
okyanuslarda aradığım
bulamadığım hazinelerin anısına
gönderilendin
bulamadığım hazineler için
seviniyordum
seviniyorduk
farklı gibi saklanıyorduk birbirimize
ne kadarda aynıydık oysaki
birbirimize susamıştık-çölümüzde-
yıllardır özlemiştik birbirimizi
serap bile olsa istiyorduk
tanımadığım zamanlara isyan bile edemiyordum
senin için
hep vardın sanki
hep vardık
ama korkum bazen perde çekiyordu sana
biliyordun güneşi penceremden usulca
bütün varlığımda hissettirmeyi
doğuyordun sabahlarıma
ve hep sabahtı artık
bitmiyordu
hep mutluydumda
çünkü perdelerim demirdendi benim
güneşi bilmiyordum ben
seni bilmiyormusum oysaki....